ERCÜMENT TARHAN’IN RESİM DÜNYASI – NECLA ARSLAN

Ercüment Tarhan 1956 yılında Iğdır’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Iğdır’da tamamladı. 1977-1983 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’nde öğrenim gördü. Neşat Günal Atölyesi’nden mezun olan sanatçı yaşamını resim yaparak sürdürmeyi hedefledi ve düzenli olarak açtığı sergilerle sanat dünyasında ismini duyurdu. Ercüment Tarhan bugüne kadar ikisi İngiltere’de olmak üzere onüç kişisel sergi açtı; yurt içinde çeşitli karma resim sergilerine katıldı.
Ercüment Tarhan ilk resimlerinden başlayarak renk, ışık-gölge ve mekan gibi resimsel öğelerle destek
lenen figüratif anlatımın ön plana çıktığı özgün bir resimdili oluşturdu. Konu olarak yaşadığı çevreyi; tanıdığı insanlar ve nesneleri seçen sanatçının ilk resimlerinde ev içi anlatımları, iç mekan kompozisyonları öne çıkar; günlük yaşamın olağan ayrıntılarını resimlediği görülür. İlk dönem çalışmaları arasında natürmortlar da bulunmaktadır. Bu çalışmalarda daha çok çan, sahan, kazan gibi bakır eşyalarla ilginç kompozisyonlar yaratmıştır. Doğa gözlemlerini yansıtan kompozisyonlarında at arabası tekerlekleri, çitler, tahta sandalye ve merdiven gibi nesneler göre çarpar.
Ercüment Tarhan’ın portre ve figürlerinde sağlam, abartısız ve ancak alabildiğine yoğun bir ifade ile karşılaşılır. Portrelerindeki yüzler tanınabilir bir kimlik taşımazlar. Resim yüzeyinde küçük bir alanı kaplasalar dahi belli belirsiz bir eylem içindedirler; komposizyonlarındaki figürler gibi. Modelden çalıştığı portrelerde bile, modele ait çok az belirleyici özellik bulunur. Daha çok bir duygunun portresi sayılabilir her bir portre. Ercümert Tarhan öncelikle doğa içinde kadını resmeden bir sanatçıdır. Natürmortlarının dışında yaptığı tüm resimlerde kadın başlıca temadır. Ancak kadın, kompozisyonun tek odağı değildir. Doğa-nesne-insan ilişkileri içinde, dengeli bir biçimde ele alınmıştır. Sanatçının tüm resimlerinde doğa-insan ilişkilerine şiirsel bir bakış hissedilir. Kompozisyonlarda doğa nesneler ve figürler plastik bir denge oluştururlar, bütün öğeler adeta kendi serüvenlerini sürdürürler.

Öğle ki ne doğa insanı ezen bir doğa olarak resmedilmiştir, ne de figürler (kadınlar) doğanın önüne çıkar. Bazen bir figürden, bazen bir hareketten, bazen de bir renkten çıkan duygu potansiyeli komposizyonun tümüne yayılır. Figürsüz peyzajlarında ise, sanatçı, seçilmiş bir doğa parçasının herhangi bir anını resmetmekten çok sanki bir yerlerde saklanmış figürlerin arayışı içindedir. Böylece figürsüz peyzajlar bile izleyiciye yoğun bir figür duygusu verir. 1980 lerin sonlarına doğru dış mekanda resimlenen figürler ağırlık kazanmıştır. “Elma Bahçesi”, “Bahçedeki İki Elma”, “Gizli Elma”, “Elma Yüzdürenler” gibi isimler taşıyan yapıtlarında bahçe, bahçeden detaylar, bahçe içinde kadınlar düşsel bir anlatımla tual üzerine yansıtılmıştır. Bu resimlerde anlatılan bahçenin gizemli dünyası elma objesinin çağrıştığı merak duygusu ile desteklenir. Sanatçının figürlü ya da figürsüz tüm peyzajları sanki zamansız ve tarihsiz bir bahçeyi anlatmaktadır. Bunlar zaman içinde herhangi bir “an”daki bahçeler olabilir. Yalnızca doğa ile yoğun ilişki içinde geçen çocukluk yaşantılarına, Iğdır köy bahçelerine ilişkin bir nostalji değildir söz konusu olan. “Nostaljinin kaç katmanı var? Küf yeşili kadar” dercesine antik çağlara giden bir geçmişi, bir öyküsü var bu bahçelerin. Belki de antik çağlar, o dönemin madeni buluntularındaki küf yeşili ile ressamın tualinde
yansımasını buluyor ve günümüze taşınıyor. Ancak yine de bu “zamansız tarih” içinde sanatçı ışığı ustaca yönlendirecek taze bir anı yakalamayı başarır. 1990-1992 yılları arasında İngiltere’de yaşayan Ercüment Tarhan, İngiltere resimlerinde de İngilizlerin düzenli bahçelerine inat, vahşi, insan eli değmemiş bahçeler resimlemiştir. Bu resimlerde yabanıl bahçeler, Ada coğrafyasının etkisiyle Turner benzeri hırçın gökyüzü ve rüzgar dikkati çeker. İngiltere dönüşü yaptığı resimlerde tek figürlü “doğa içinde kadın” kompozisyonlarının yanısıra kadın-kadına arkadaşlık öykülerini, kadın-kadına duygusallık ve erotizmi çağrıştıran kompozisyonlar yaratmıştır. Bahçe içinde tek kadın figürlerinde kadınlar kendi yalnızlıklarını, kendi eylemlerini sürdürürler. Ressam, kadınların olağan bir anını kaçamak bir bakışla yakalar; kadınlarsa genellikle ressamı farketmeden sürdürürler yaşantılarını. Sanatçı bu kadınların yalnız, doğal, umursamaz dünyalarına utangaç, çekingen bir edayla giren bir tanık gibidir. Daha sonraki resimlerinde, ikili, üçlü kadın ve çocuk komposizyonlarında ise genellikle bahçede keşif duygusu yaşayan kadınlardan birisi, tuvalden dışarı izleyiciye bakar; ressamın kaçamak bakışına sanki göz kırpar gibidir.

Anlık çakışmaların tadı hissediliyor bu resimlerde de. “Kadın ve Elma” dizisinde olduğu gibi bütün bu bahçe resimlerinde gizli bir erotizm hissediliyor. Bu hemen belli olmuyor, resmi izledikten sonra yavaş yavaş etkisini duyuruyor. Kadın-doğa ilişkisindeki saf oyunlar, kadının yüzündeki çocuksu bir gülüş, doğal, anlık bir hareket, bu etkinin parçalarını oluşturuyor.
Ercüment Tarhan, son dönem çalışmalarında yoğun olarak bahçe-kadın-çocuk temasını işlemiştir. Tuval üzerinde bazen üçü, bazen ikisi birlikte, bazen de tek başına kurulan bu dünyaların romantik atmosferi izleyiciyi hemen sarar. Kadınlar, cinselliği geri plana itilmiş örtülü bir erotizm taşırlar. Çocuk dünyasının el değmemiş saflığı doğayla ilişkisi içinde vurgulanır. Doğa, geçmişte olduğu gibi yine gizemini korur. Yoğun boya tabakasını, bazen küçük tuşlar, bazen geniş hareketlerle tuval yüzeyine sürmektedir. Koyu arka planlar içinde ani ışık patlamaları, doygun ve parlak renk alanları Tarhan’ın resim serüveninde başlangıçtan itibaren varlığını koruyan temel unsurlar olarak bu dönemde de karşımıza çıkmaktadır.
Ercüment Tarhan’ın eski-yeni tüm resimlerine bakıldığında sanatçının temel plastik değerleri geçmişten günümüze tuvalinin yüzeyine taşıdığı görülür. Tuvalin tüm yüzeyine yayılmış koyu renkler, resmin duygusal yoğunluğunu artırır. Bu karanlık ve koyuluk doğal bir derinlik oluşturur. Böylece izleyen göz, figürlerin ve bazen nesnelerin üzerinde dolaştıktan hemen sonra gerideki karanlığa dalar. Bu karanlıkta, siyahın kendi içinde çeşitlenen değerleri, değişik fırça hareketleri ile siyah üzerindeki ışık yansımaları görülür. Sanatçı, farklı dönemlerinde bu koyu alan üzerindeki ışık ve hareket arayışlarını sürdürür. Ancak, bu ışık ve hareketlerin renkleri, griden sarıya, toprak tonlarından doygun kırmızıya, yeşil ve mavinin tonlarından pembe ve beyaza doğru geçerler. Spontan ve cesur fırça hareketleriyle zaman zaman çok yoğun boya taşıyan yüzeyler oluşturur. Böylece pentüre duyduğu özlemi heyecanla dile getirir. Özellikle İngiltere resimlerinde kırmızı ve sarıyı en doygun haliyle kullandığı görülür.
İlk resimlerinde figürler sert, kesin çizgilerle ve belirgin konturlarla vurgulanırken daha sonra konturlar kırılmış, rahat ve geniş fırça hareketleri ile figürler aydınlık-karanlık ilişkisinin derinliklerinde erimiştir. Bu dağılmaya karşın yine de figürler başlangıçtaki sağlam plastik kurgularını korumayı başarırlar.

Sanatçı ışık-karanlık, sıcak-soğuk, dinamik-durağan ilişkisini ustaca kurarak figür, renk ve hareket aracılığı ile ifadeyi kompozisyonun tümüne yayar. Ercüment Tarhan’ın resimlerinde kendini kolay ele vermeyen, etkisi giderek yoğunlaşan birşey var.

Bunu plastik dilin içine sindirilmiş ikinci bir dilde aramak gerekirse, o dil belki de şiirdir.