BİR AKŞAM SÖYLEŞİSİ Mustafa Akbay

Figüratif resim geleneğini sürdüren ressamlarımızdan Ercüment Tarhan. Klasizme yaklaşan bir resim tarzı vardır. Resimlerindeki figür ve nesnelerin duruş ve kuruluşunda alttan yapılandırılmış plastik bir etki hissediliyor. Sanatçının İstanbul’daki atölyesinde bunun nasıl bir süreçte oluştuğunu sorduğumuzda bizi şöyle yanıtladı.

“Resme spontane bir biçimde başlıyorum. Tuvalin karşısına geçip, resme odaklandığımda, üzerine o sırada çok önemli olduğunu düşünmediğim bazı çizgiler ve lekeler koyuyorum. Bu, tuval üzerinde etmede çalıştığım bir tür imge oluşturma, izlek bulma çabasıdır. Çalışma süreci içinde ortaya çıkan etkili soyut görüntüler bana yeterli gelmiyor. Bu plastik oluşumu insan olarak, nesne veya makan olarak görmeye başlıyorum. Bundan sonra içinde öyküyü de barındıran duygu ve duyuş biçimini somutlaştırmaya çalışıyorum.

Mikelanj’ın yapmak istediği kompozisyonu mermer blok üzerinde görmesi gibi birşeydir bu. Sergideki resimleri gözden geçirdiğimizde rengin aza .ndirildiğini, çoğu resimde ise siyah-beyaz etkisine oldukça yaklaştığını görüyoruz. Bu resimlerin ilk etkisi koyu zemin üzerinde beyaz formlar ve oldukça aza indirgenmiş ara geçişler.

“Siyah içindeki beyazı ışık olarak görmek istiyorum. Insanın aydınlığını, saydamlığını vurgulamaya çalışıyorum. Siyah-beyazın resmin resmin temel ögelerinden olduğunu, rengin ise onun üzerinden kurgulandığını kabul etmek gerekir”.

Rengi aza indirgemesini ve açıklık etkisini beyazla oluşturma nedenini de şöyle açıklıyor.

“Daha önceki resimlerimde içinde beyazın olduğu açık renkler aydınlık yerine geçiyordu. Anlatımım giderek kesinlik kazandı. Doğrudan beyaza yönelişim; ışığı da net olarak kullanmak istememden. Yani anlatımımın gerektirdiği türden yakınlaştırma çabası ile ilgili.
Koyu içinden çıkan insan figürlerini, nesneler düşsel bir durum bir anlam yüklensin istiyorum.

Plastik sanatların kandine has bir dili yapılandırmış olduğunu, soyut resimde bunun amaçlandığını biliyoruz. Oysa onun resimlerinin belli bir atmosferi, farklı figür yorumları ve sanki bir öykü yada şiirdeki imgesel yaklaşimina bir tutum seziyoruz.

“Çoğu kez tam da bir şiirle başlıyorum resme. Bazen aylarca dilimden düşmeyen bir şiire, bir dizeye tutunuyorum. Soyut biçimleri figüre yaklaştırmak, kendimi inandırmak, sınamak gibi birşey. Önce insan kendini ikna etmeli yaptığı şeye, öyle değil mi? Eğer ikna etmiyorsa tuvaldeki her plastik değeri bir alt katman, bir itici güç olarak koruyorum.
Kimi zaman da kapatıyorum, bütün izleri siliyorum. Işte o zaman kendime yeni izlekler oluşturmam gerekiyor. Spontone olarak koyduğum çizgi-lekeler birer ayak izi gibidir. Fakat vardığım yer bambaşka bir yer olabilir. Farklı bir etki yaratabilir.”

Bu sergide tek ve doğa içinde insan figürleri dikkati çekiyor, neden diyoruz:

“İnsan vücudunun şiirselliği var. Onu yakalamaya çalışıyorum, toprakla, ağaçla insanı özleştiriyorm. Yalın ve yalnız insan duruşlarını etkili kılmak istiyorum. Yoğun boya ve ışıkla bunu güçlendirmeye çalışıyorum. Rengi azaltmak da buna katkıda bulunuyor.

Atölyenin kaba ahşap döşemeleri üzerinde bir aşağı bir yukarı volta atan “Kirpi” nin yolunu kesmemeye çalışarak ayrılıyoruz. Gece iyice ilerlemiş. Istinye koyu ışıl ışıl.

1- Mustafa Akbay Taksim Atatürk Kitaplığı’nda yeni açılan sergi salonundaki ilk sergisi dolayısıyla sanatçıyla Sokak Dergisi için yapılan söyleşi. 1989